Kuşadası

Kuşadası

GEZİLECEK YERLER

Efes – Ephesus

NASIL GİDİLİR 

İzmir Aydın yolu üzerinde Selçuk İlçesi sınırları içerisinde kalan Efes Ören Yeri, İzmir’e 70km, Kuşadası’na 20 km Aydın’ a 60 km uzaklıktadır.

 

GEZİLECEK YERLER

Artemis Tapınağı

Ören Yeri

Yedi Uyurlar Mağarası

Efes, UNESCO Dünya Kültür Mirası aday listesindedir.

 

GENEL BAKIŞ

Başlangıçta Ayasuluk Tepesi çevresinde olan ilk yerleşim, daha sonraları Küçük Menderes (Kaystros) Nehri kıyısına taşınmıştır. Antik Çağ’da deniz kenarında bulunan şehir zaman içinde Kaystros Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla denizden iyice uzaklaşmıştır. Efes, bugünlerde Ege Denizi’nden yaklaşık 6 km uzaklıktadır.

ARTEMİS TAPINAĞI

Antik Çağ’ın Yedi Harikasından biri olan Artemis Tapınağı, bugünkü ören yerinin dışında kalıyordu. Günümüzde tapınak alanı derin bir çukur halindedir. MÖ 6. yüzyılda ana tanrıçaya adanmış bir sunak ve yalın bir tapınak yapılmıştı. Aynı yerde tamamen mermerden inşa edilmiş ikinci tapınağın cephesinde kabartmalarla süslü 36 sütun bulunuyordu. MÖ 4. yüzyılda çıkan yangında tahrip olan tapınak, sonrasında bir kere daha inşa edildi. Büyük İskender bölgeye geldiğinde inşaat devam etmekteydi. Romalı tarihçi Plinius’a göre 130 x 68 m boyutlarında olan bu tapınağın etrafında da 18 m yüksekliğinde 127 sütun vardı. Artemis Tapınağı, Antik Çağ’ın Anadolu’daki en büyük tapınağıydı. MS 3. yüzyıldaki Got istilasında zarar gören tapınak bir daha onarılmamıştır.

Artemis Tapınağı çevresinde, İngilizler tarafından yapılan ilk kazılarda çıkarılan buluntular, Londra British Museum’da sergileniyor. Sonraki kazılar 1892 yılında Almanlar tarafından yapılmıştır. Bu kazılarda çıkarılan parçaların bir kısmı da Avusturyalı koleksiyonculara, onlardan da o yıllarda İstanbul’da bulunan Avusturyalı subayların ellerine geçmiştir. 1895 yılında Osmanlı Hükümeti’nden kazı izni alan Avusturyalılar, Efes kazılarında gün ışığına çıkardıkları parçalarla Viyana Ephesos Museum’u kurmuşlardır. Artemis Tapınağı’ndan geriye kalan birkaç buluntu da Selçuk ve İstanbul Arkeoloji müzelerinde sergileniyor.

ARTEMİS / DİANA

Zeus ile Leto’nun kızı, Apollon’un ikizidir. Ay, av ve iffet tanrıçasıdır. Hem bakiredir, hem ana hem de doğum yapan kadınların yardımcısıdır. Efes’te, ana tanrıça Kybele’nin yerini almış ve Bereket Tanrıçası olarak saygınlık görmüştür. Efes Müzesi’ndeki heykellerinde çok sayıda göğsü vardır ve bu nedenle Artemis Polymastos yani çok memeli Artemis olarak anılır.

DEVLET AGORASI (YUKARI AGORA)

Bülbül Dağı’na çıkan yolun üzerindeki Magnesia Kapısı’nın önünden başlayan Kutsal Yol Artemission’a kadar uzanırdı. Ören yerini gezmeye buradan başlarsanız, Devlet Agorası karşınızda kalır. MS 5. yüzyıla kadar kullanılmış olan Agora’nın boyutları 160 x 56 metredir. Geçmişte Agora’nın ortasında bir de tapınak yer alıyordu.

ODEON VE PRYTANEİON

Odeon ve Prytaneion (Belediye Sarayı) yan yanaydı. Efes’in 1400 kişilik Odeon’unun Bouleuterion (Meclis Binası) olarak da kullanıldığı düşünülüyor. Odeon’da konferanslar, sunumlar, konserler düzenleniyordu. Prytaneion’daki kutsal ateş, Kuretler veya diğer İonya kentlerindeki Hestia bakireleri (Roma Çağı’nda Vesta Bakireleri) tarafından hep canlı tutulurdu. Selçuk Müzesi’nde sergilenen Artemis heykelleri de Prytaneion kazılarında bulunmuştur.

Kutsal rampa, Domitianus Meydanı’na açılırdı. Bu meydanın bir yanında Pollio Anıtı ve Domitianus Tapınağı, ortasında üzerinde Nike (Zafer) kabartması bulunan anıt, diğer yanında Memnos Anıtı vardı. Memnos (Memnius) Anıtı’nın birinci katında karyatidlerin, ikinci katında da önemli kişilerin heykelleri yerleştirilmişti.

KARYATİDLER

Romalı Vitrivius’a göre Karyatidler, MÖ 4. yüzyılda Persleri tutan Karyalılar savaşı kaybedince ağır işlere mahkûm edilen esir Karyalı kadınları simgelerlerdi. Zaten Karyatidlerin dans eden kadınlardan ziyade eziyet edilen insanlara benzer halleri vardır.

KURETLER CADDESİ

Efes’in en önemli caddesi, Odeon’un önünde başlayan Kuretler Caddesi’dir. Burada adı geçen Kuretler, Artemis Tapınağı’nda tanrıçanın kutsal ateşinin devamlı yanık kalmasını sağlayan ve bundan sorumlu olan rahibelerdi. Caddenin bir bölümünün iki yanında dükkânlar vardı. Kutsal rampanın bitiş noktasında tanrı Hermes kabartmaları görülür.

HERMES / MERKÜR

Tanrıların habercisi olan Hermes, tüccarların, çobanların ve hırsızların koruyucusudur. Simgeleri kanatları ve Apollon tarafından hediye edilmiş olan yılanlı asadır. Doğar doğmaz konuşmaya başlamıştır. Kuretler Caddesi’nde kurban götürürken gösterildiği bir kabartmalı kaide vardır.

Rampanın biraz aşağısında, şehrin idari ve ticari bölümleri arasında sembolik sınır kabul edilen Herakles Kapısı ve Herakles kabartmaları görülür. Buradan şehrin çok güzel bir görüntüsü vardır. Caddenin bundan sonraki kısmı, senatörlerin, imparatorluğun önemli kişilerinin ve sporcularının heykelleriyle zenginleştirilmişti. Roma şehirleri, heykellerle, ağaçlarla, çiçeklerle, çeşmelerle, havuzlarla, yollarla ve su kanallarıyla süslenmişti. Yunan sanatında dört yönden seyredilebilen ama içinde yaşanılmayan mekânlar ağırlıktadır. Oysa Roma yapıları içlerinde yaşanılmak için tasarlanırlardı. 

TRAİANUS ÇEŞMESİ

Traianus (Trajan) Çeşmesi’nin yalnızca kaidesi ayaktadır. Çeşmeye gelen su, heykelin altından akarak ön taraftaki havuzda toplanıyordu. Bu havuz 12 m uzunluğundaydı. Anıtsal çeşme heykellerle süslenmişti.

HADRİANUS TAPINAĞI

Hamamlardan sonra MS 2. yüzyılda tarihlenen Hadrianus Tapınağı’na gelirsiniz. Efes’teki Roma Tarihi’nin en önemli imparatorlarından olan Hadrianus’a adanmış tapınağın dış kemerinde Zenginlik Tanrıçası Tyche (Tike), iç kemerinde Medusa kabartmaları vardır. Orijinalleri Efes Müzesi’nde olan duvar kabartmalarında, Efes’in Androclos tarafından efsanevi kuruluşu ve Olympos tanrıları gösterilmiştir. Girişin iki yanındaki Meander ve yumurta frizleri de dış süslemeleri tamamlar.

YAMAÇ EVLERİ

Caddenin hemen yanındaki yamaçta Zengin Evleri bulunuyordu. Roma şehirlerinde evler, önceleri tuğladan, sonraları mermerden inşa edilmişti. Bu evlerin zeminleri mozaiklerle, duvarları ise fresklerle dekore edilmişti. Roma evlerinde odalar, geniş bir avlunun çevresine yerleştirilirdi.

Buradaki zengin evlerinde de aynı uygulamalar ve planlar görülür. Evlerin ısıtılması, açık ocaklarla ve mangallarla sağlanırdı. Ayrı mutfak, özel tuvalet ve banyo, su ve kanalizasyon tesisatlarına ancak zenginler sahip olabilirdi. Evlerin aydınlatmaları da zeytinyağı veya balık yağı kullanılan kandiller veya mumlarla sağlanırdı. Zengin evlerinde evcilleştirilmiş köpeklerin bekçi olarak kullanıldığı da biliniyor.Evlerde hırsızlara karşı kasa da bulunduruluyordu.

Şehrin bu bölgesindeki ilk yapılaşma MÖ 1. yüzyıldaki Augustus dönemine tarihlenir. İlk olarak üç teras üzerine altı ev yerleştirilmiş, daha sonra evlerden birinin bir kere daha bölündüğü anlaşılmıştır. 6 numaralı eve saray demek daha uygundur. Bu evin sahibi olan Gaius Flavius Pubius Aptus, Helen asıllı olmasına karşın Roma vatandaşlığına kabul edilmiş ve konsüllüğe kadar yükselmiş önemli bir kişidir.

Şehrin en gözde yerlerine yerleştirilmiş olan bu evlerin sahiplerinin ana amaçlarının misafirlerini etkilemek olduğu anlaşılıyor. Yüksek tavanlı tasarlanmış evler bir avlu etrafında planlanmışlardı. Roma sosyal hayatında başlangıçta saraylar azdı ama sonraki dönemlerde saray yapıları çoğalmaya başladı. Seçkin evlerinde genelde bayanlar ve baylar için iki farklı bölüm vardı. Evler ve saraylardan sonra büyük yapı adaları içinde 20 m yüksekliği de aşabilen apartmanlar inşa edildi. Ortak bir avlu etrafında planlanan bu apartmanların üst katlarında ahşap malzemeler kullanılmıştı. 

Yamaç evleri, MS 262 yılındaki büyük depremden sonra terk edilmiştir. Depremlerde yıkılan tavan ve duvarlar da bir çeşit doğal koruma oluşturmuşlar. Bu sayede de MS 230 yılına tarihlenen mozaikler ve freskler bugünlere ulaşmışlar.   

6 numaralı evin giriş kısmındaki dolapların arşiv olarak kullanıldıkları sanılıyor. Mermer salon, davetliler için yemek salonu olarak değerlendiriliyordu. Mermerlerle kaplı ve lüks eşyalarla süslü bu salonun tavanının yüksekliği 7 m civarındaydı. Ancak yemekler evde değil, başka bir mutfakta pişirildikten sonra buraya taşınıyordu. Evin mozaikli duvarındaki çeşmeden içilebilir kalitede soğuk dere suyu akıyordu. Salonun tavanı altın varaklarla süslü ahşaptan yapılmıştı. Evin bazilikasının karşısındaki oda özel görüşmeler için kullanılan bölümdü. Bazilikanın mermer duvarları stükoyla süslüydü. Tarihçilere dayanılarak öne sürülen bilgilere göre evler, insanlar arasındaki hiyerarşik durumu da belirlerlerdi. Roma hukukuna göre evlerin birinci avlusuna herkes girebilirdi. Sonrasına ise ancak davetliler geçebilirlerdi. Bu evde görülen küçük oda gibi kısımlara ise ancak ailenin dostlarının girme hakları olurdu.

Evin yemek odası ve yanında balıkların yüzdüğü bir havuz vardı. Ev sahiplerinin canları balık istediğinde bu havuzdan çıkarılan balıklar pişirilirdi. Odanın tavanındaki açıklıktan da hizmetkârların Roma’da olduğu gibi sepetlerle yemekleri sarkıttıkları ve dileyenlerin istedikleri yemeklerden böylece seçtikleri anlaşılıyor. 

Evi süsleyen mozaiklerin onarılması oldukça zor, zahmetli ve zaman alan bir konudur. 80 kasada yaklaşık 40.000 parça birleştirilmeyi bekleyen mermer olduğunu ve günde ancak 100 parçanın bir araya getirilebildiğini düşünürsek onarımların neden bu kadar yavaş ilerlediğini de daha kolay anlarız.

Evlerde görülen mermerler Mora Yarımadası (Peloponnesos), Tunus, Mısır ve başta Afyon olmak üzere Anadolu’nun farklı yerlerinden taşınıyordu. Blok halinde getirilen mermerler Efes’teki atölyelerde kesiliyordu. Kuretler Caddesi’nde de görülen “Spolino” denilen mermerin özelliği de kesilip açıldığında simetrik desenler oluşturmasıdır.

 

2 numaralı evin sahibi Artemis törenlerine maddi yardımlarda bulunmuş olan bir Dionysos tapınağı rahibine aitti. Bu ev Bizans döneminde başka bir yapının altında kalmış. Ortasında avlu, üç kenarında revaklar ve kabul salonu olduğu anlaşılıyor.

7 numaralı ev çok önemlidir. Kazılarda sadece bu evde iki iskelet bulunmuş olduğundan, MS 262 yılındaki depremde yamaç evlerinde sadece bu iki kişinin yaşamakta olduğu ve belki de bu esnada diğer evlerin yenilenmekte oldukları anlaşılmış. Evlerin aralarında bağlantı yoktu ama tuvalet ve hamam gibi ortak kullanım alanlarına geçişler öngörülmüştü.

 

4 numaralı evin iki katlı, farklı mimari öğelerin kullanıldığı bir yapı olduğu anlaşılmış. Bu evin tabanında boğa başlı aslan, Medusa ve Dionysos mozaiklerinin yanı sıra geometrik desenli işlemeler de varmış. Müzedeki fildişi eşyalar, masa ve sandalye gibi buluntular bu evde gün ışığına çıkarılmıştır.

Bu evin duvarlarında motiflerin mavi ton üzerine yapıldıkları anlaşılmaktadır. Mavi gökyüzünü hatırlatan renktir. Mısır’dan ithal edildiği için de pahalı bir renktir. Evin tavanındaki madalyonların içinde de Dionysos, Ariadne ve araba çeken panterlerin bulunduğu mozaikler vardı. Evi süsleyen mozaiklerde bir sepetin çevresinde sonsuzluğu simgeleyen tavus kuşları, su aygırı, Poseidon ve su motifleri kullanılmıştı. Müzede sergilenen Mısır rahibi heykeli de bu evde bulunmuştur. 

Kazıların başlangıç yıllarında fresk ve mozaik gibi buluntular müzeye taşınmış. Ancak sonraki yıllarda evler bazı özel maddelerle nem ve çevre kirliliğine karşı korunarak buluntular yerlerinde korunmaya başlamıştır.

Yamaç evleri, konumlarıyla, freskleriyle, mozaik süslemeleriyle, mermer kaplamalarıyla, ısıtma ve su sistemleriyle asırlar sonra bile ziyaretçilerini büyülemeyi sürdürmektedirler.

SCHOLASTİCA HAMAMLARI

Çeşmenin yan tarafından Scholastica Hamamları’na çıkabilirsiniz. Efes’te altı tane hamam vardı. Hamamlarda buluşulur, ticari ilişkiler düzenlenir, şair ve filozoflar konuşmalar yapardı. Scholastica, dansçı olarak başladığı hayatında valinin eşi olmayı başarmış bir kadındır. Efes’te ve Roma kentlerinde hayat kadınlığı kötü gözle bakılmayan bir meslekti. Yine liman kentlerinde fahişeler kadar hadım edilmiş erkek çocukları da satılırdı.

Romalı erkekler, sabah evden çıkmadan soğuk suyla hızlı bir şekilde yıkanırlardı. Esas banyo öğleden sonraları hamamda alınırdı. Askerler, çocuklar ve köleler için hamamlar ücretsizdi. MS 2. yüzyıldan itibaren hamamlar, günün belirli saatlerinde erkeklere, belirli saatlerinde kadınlara ayrılmıştı. Değişiklik zamanı zillerle duyurulurdu. Hamamlarda jimnastik yapılırdı. Masaj yaptırma olanağı da vardı. Sıcak ve soğuk havuzlar, yıkanmak ve ferahlamak için kullanılırdı. Bazı hamamlar bolca akan suyla beslenmedikleri için pis olurdu. Hamamlarda yiyecek de satılırdı. Romalıların hayatlarında, ekmek, sirk ve hamam vazgeçilemeyecek en önemli üç öğe idi.

SU

MÖ 4. yüzyılın sonundan itibaren, Roma kentlerine su kemerleriyle su getirilmiştir. Kaynaklardan taşınan sular, kaba pisliklerinden arındırılmak için önce sarnıçlarda dinlendirilirdi. Taşımada, suyun kalitesini bozmayan toprak künkler tercih edilirdi. Kalitesiz sular da hamamlarda kullanılırdı. Yağmur suyu en değerli suydu ve Anadolu şehirlerinde yağmur suları kümbetlerde biriktirilirdi.

GENEL TUVALET

Tapınaktan sonra latrinaya (genel tuvalet) gelirsiniz. Sosyal yaşamın önemli bir parçası olan latrinalar için genelde ana caddelerin kesişme noktalarındaki yerler seçilirdi. Tuvalet kullanımı için küçük bir ücret ödenirdi. Erkek ve kadınlar için ayrı bölümler vardı. Uçlarına sünger bağlanmış sopalar tuvalet kâğıdı gibi kullanılırdı. Bu süngerler, zeminde oturma yerlerinin önündeki kanalda akan suda temizlenirdi. Temizlik için tek kullanımlık yosun kullanıldığı da olurdu.

Gezide göreceğiniz pişmiş toprak borularla Efes’in temiz ve pis suları taşınıyordu. Altyapısı olmasına karşın, yapımı pahalı olduğu için Efes’te her evde tuvalet yoktu. Romalılar, tuvalet sorununu oturaklar kullanarak çözmeyi tercih etmişlerdi. Oturakların boşaltılması ise bir başka sorundu. Tarlalarda, tabakhanelerde, terzihanelerde hayvan dışkısı yanında insan idrarı da kullanılırdı. Bu idrarın bir kısmı, sokak köşelerine yerleştirilmiş çanaklarda toplanırdı. Bundan bir ticaret oluşmuş ve idrar ticaretine İmparator Vespasianus tarafından vergi bile konulmuştu.

AŞK EVİ

Tuvaletlerin hemen yanındaki bina Aşk Evi olarak tanımlanıyor. Üç katlı yapının alt katının zemini mozaiklerle, duvarları ise fresklerle süslüdür. Alt katın karşılama salonu, pencereleri iç avluya bakan üst kat odalarının da çiftlere ayrıldığı sanılmaktadır. Aşk Evi’nin önünden de Mermer Caddesi başlardı. Kuretler Caddesi’nin üzerinde Aşk Evi’nin tam karşısına gelen noktada bir mezar yeri vardır. Bu mezara gömülen kişi büyük olasılıkla Kleopatra’nın en genç kız kardeşi IV. Arsinoe’dir.

CELSUS KÜTÜPHANESİ

MS 115 – 117 arasında inşa edilmiş olan Celsus Kütüphanesi, Efes’in en görkemli yapılarından biridir. İki katlı kütüphanenin yüksekliği 10 m, genişliği 16 metredir. MS 262 yılında çıkan yangında ağır hasar gören kütüphane, sonrasında onarım görmüştür. Kütüphaneyi yapan mimarın mezarı da iç kısımdadır. Rulo şeklinde saklanan kitaplar, önceleri papirüs, sonraları parşömen kâğıtlara yazılmıştı. Bu rulolar, rutubete karşı korunan taş nişler içinde saklanıyordu. Celsus Kütüphanesi’nde 12.000 civarı rulo bulunduğu düşünülüyor.

Kütüphanenin ön yüzünde bulunan heykellerden Sophia bilgeliği, Arete erdemi, Ennoia iyi huyluluğu, Episete ise kültürü simgelerdi. Bu heykellerin orijinalleri Viyana Ephesos Museum’da sergilenmektedir. İskenderiye kökenli bir tanrı olan Serapis’e adanmış tapınak da kütüphanenin arkasındaki sırttadır. Tanrı Serapis de, Asklepios gibi sağlık tanrısıdır ve aynı zamanda tüccarlarla denizcilerin de koruyucusudur.

AŞAĞI AGORA

Celsus Kütüphanesi’nin yanındaki anıtsal kapıdan geçilerek Aşağı Agora’ya girilir. Mazeus Mithridates Anıtsal Kapısı, İmparator Augustus zamanında yaptırılmıştır. Kare planlı agorayı çevreleyen mağazalarda kadınlar alışveriş yaparken, erkekler arkadaşlarıyla sohbet edip oyun oynarmış.

ARCADİANUS CADDESİ

Agora’nın yan tarafından geçip giden Arkadiane Caddesi limana kadar uzanırdı. 600 m uzunluğunda ve 11 m genişliğindeki Arkadiane Caddesi’nin iki yanında dükkânlar bulunuyordu. Caddenin sonundaki 4 sütunun üzerinde 4 İncil yazarının heykelleri vardı. Arkeolojik çalışmalarda bulunan kandil kalıntılarından caddenin geceleri de aydınlatıldığı ve burada ticaretin aralıksız sürdüğü anlaşılmıştır.

EFES TİYATROSU

Mermer Cadde’nin Arkadiane Bulvarı’yla kesiştiği güneybatı yönünde Efes Tiyatrosu vardır. MS 2. yüzyıla tarihlenen Efes Tiyatrosu, 24.000 kişilik seyirci kapasitesine sahiptir. 2 ara yollu, 3 kademeli ve 65 oturma sıralıdır. Küçük Asya’nın en büyük tiyatrosudur. Tiyatro bu kadar büyük olmasına karşın, ara yolları sayesinde izleyiciler kolayca yerlerine ulaşabiliyordu. Romalılarda tiyatrolar halkı eğlendirmek için düşünülmüş yapılardı. Yunanların tragedya ve komedyaları Romalılarda yerini mim gösterilerine bırakmıştır.

Tiyatro gösterilerinde katkıcılık sistemi vardı. Şehrin ileri gelen zenginleri oyunların maliyetlerini karşılardı. Seyirciler tiyatroya yastıklarını getirir ve güneşe karşı tentelerini kurardı. Tiyatronun giriş kapısında oyun programı asılı olurdu.

AMFİTİYATROLAR

Amfitiyatrolar Batı Roma’da yaygın yapılardı. Doğu Roma sınırları içindeyse, kısmen görülebilen Bergama, Ceyhan yakınlarındaki Anavarza ve Erdek’teki Kyzikos amfitiyatroları ile tamamen kaybolmuş İstanbul ve Antakya amfitiyatroları ile sadece beş amfitiyatrodan söz edilir. Zaten MS 5. yüzyıldan sonra amfitiyatro inşaatları da sonlanır.

ROMA MİMARİSİ  

Romalıların mimaride kaydettikleri en büyük başarı, kemer ve kubbe yapımlarıdır. İnşaatlarda betona benzer bir harç kullanmışlardır. Yapılardaki tuğla ve taşları; kireç, tuğla tozu, volkanik tüf, dere kumu kullanarak elde ettikleri Horasan harcıyla sıvamışlardır. İnşaatlarda, mevsimlere göre ışığın en iyi geleceği açıları hesaplamışlardı. Romalı mimarlar depremlere karşı, esneklik dereceleri tehlikeyi azaltacak nitelikte sağlam binalar yapıyorlardı. İlginç olan Yunanlarda çömlek sanatçılarının bile kimlikleri bilinebilirken, Roma’da Vitrivius gibi birkaç istisna haricinde mimarların adları sanları bilinmemektedir. Roma yapılarında mimarların imza ve isimleri görülmez.

DOĞU GYMNASİUMU

Magnesia Kapısı tarafından şehre gelirken, Doğu Gymnasium’u ve Genç Kızlar Manastırını görürsünüz. Tiyatronun önünde başka bir gymnasium daha vardı. Gymnasiumlarda atletizm, güreş, ağırlık kaldırma yapılır, top oyunları oynanırdı. Güreşçiler, önce vücutlarının esnek olması için yağlanır, sonra da yağın kaymaması için vücutlarını tozla kaplarlardı.

ÇİFTE KİLİSE (MERYEM ANA KİLİSESİ)

Meryem Ana Kilisesi veya Çifte Kilise, Efes’in deniz tarafındaki çıkış kapısına gelirken sol tarafınızda kalır. Bu kilisede, 22 Haziran 431 yılında üçüncü büyük Ekümenik konsil toplanmıştı. Söz konusu konsilde Meryem Ana’nın Teotokos yani Tanrı taşıyan (Tanrı doğuran) olduğu kabul edilmiş, bu ideolojiye karşı çıkan din adamı Nestorius aforoz edilmiştir. Aynı kilise, 449 yılında ikinci bir dini konsile daha ev sahipliği yapmıştır.

Kilise, 265 m x 29,5 m ebatlarındadır. 11. yüzyılda bazilikaya dönüştürülmüştür. Anadolu’daki ilk yedi kiliseden biridir. 7. yüzyılda ilk kiliseye ilave inşaat yapıldığından Çifte Kilise olarak da adlandırılmıştır. Hıristiyanlıkta Meryem Ana adına yapılmış ilk kilisedir.

VEDİUS GYMNASİUMU VE GLADYATÖR DÖVÜŞLERİ

Ören yerinden çıktıktan sonra Selçuk’a doğru yol alırken Vedius Gymnasiumu veya arenası sağınızda kalır. Efes Arenası gladyatör dövüşlerinin önemli adreslerinden biriydi. Efes’teki en ünlü gladyatör okulu Vedius ailesinin kurduğu okuldu. Efeslilerin, gladyatör dövüşlerini Etrüsklerden öğrendikleri bilinir. Efes’te bilinen ilk gladyatör dövüşü, MÖ 69 yılında General Lucullus tarafından düzenlenmişti. Bu gösteri sevilip ilgi görünce de soylu ve zengin aileler gladyatör okulları kurmaya başlamıştır. Söz konusu okullarda eğitilen savaş esirleri, köleler, mahkûmlar ve gönüllüler arenalarda dövüştürülmüşlerdir. Gladyatörler önce tahta silahlarla antrenman yaparlar, kaslarının güçlü olması için özel gıdalarla beslenirlerdi. Gladyatör dövüşlerinin organizatörlere ve katkıcılara para kazandırmaya başlamasıyla da Roma kentlerindeki eğlence anlayışı tamamen değişecektir.

Gladyatörler, kimi zaman aralarında, kimi zaman kölelerle, kimi zaman da ayı, aslan, kaplan gibi vahşi hayvanlarla dövüştürülürdü. Bir gladyatör için ölüm sıradan bir sonuçtu. Üç dövüş sonunda canlı kalan gladyatörler usta sınıfına geçerdi. Beş kez ayakta kalabilenler eğer köleyse özgürlüklerine hak kazanırdı. Ancak gladyatörlerin pek azı özgürlüğü seçmiştir. Okullarda kalan eski gladyatörler, ordunun gözde subaylarını eğitirdi. Efes’te on dövüş kazanmış bir gladyatörden söz edilir. Yılda ortalama iki organizasyon yapıldığını düşünürsek ve o dönemde ortalama yaşamın 35 yıl olduğunu da unutmazsak bunun çok sık rastlanabilecek bir olay olmadığını daha iyi anlarız. 

PUBLIUS AELIUS HADRIANUS VE ANTINOUS

Hadrianus, 24 Ocak 76 günü İspanya’da doğdu. Babasının anne tarafından kuzeni olan İmparator Traianus tarafından 8 Ağustos 117’de Selinus’ta (bugünkü Gazipaşa), imparatorun ölümünden birkaç gün önce evlât, sonra da veliaht ilân edilmiştir. Traianus’un ölümünden üç gün sonra tahta çıkan Hadrianus döneminde Roma İmparatorluğu’nun sınırları İskoçya’dan Büyük Sahra’ya, Atlas Okyanusu’ndan Fırat Nehri’ne kadar uzanacaktır. Hadrianus, 24 yaşındayken Traianus’un 13 yaşındaki yeğeni Vibia Sabina ile evlenir ama çocukları olmaz. Hep arka planda kalmış olan Vibia Sabina’nın beklenmedik ölümünde Hadrianus’un parmağı olduğu söylenir.

Anadolu topraklarında önemli izler bırakmış olan Hadrianus, MS 117-138 arasında 21 yıl boyunca Roma İmparatorluğu’nu yönetmiştir. Hadrianus’un hayatındaki en önemli insanlardan biri kuşkusuz Claudiopolisli (bugünkü Bolu) Antinous’tur. Hadrianus, MS 123 yılında 47 yaşındayken Claudiopolis şehrindeki yarışmada en güzel erkek seçilen Antinous’la yaşamaya başlar. Bu büyük aşk, Hadrianus’un MS 130 yılında Osiris törenlerine katılmak için Mısır’a gideceği güne kadar sürer. Nil Nehri’ne düşerek boğulan Antinous’un ölüm nedeninin kaza, cinayet veya intihar olup olmadığı bilinmemektedir. Ancak akla en yakın olasılık Antinous’un yaşamına iç oğlan olarak devam etmek istemediği için Hadrianus tarafından suya atıldığıdır.

Antinous’un ölümünden sonra Hadrianus sevgilisi adına Mısır’da Antinoupolis şehrini, Bolu’da ve Güney Yunanistan’ın Mantineia kentlerinde de tapınaklar inşa ettirecektir. Roma imparatorluk sikkelerinde imparatorlar dışında resmi bulunan tek kişi Antinous’tur.

Bugünkü Balıkesir’in Hadrianutherae olan ilk yerleşimi de Hadrianus tarafından kurulmuştur. Keza Edirne’nin ismi Hadrianus’tan gelir. Kastamonu dolaylarındaki Eskipazar veya Hadrianapolis imparatorun ismini taşıyan bir diğer kenttir.

HERAKLEITOS

İyonya’nın en önemli filozoflarından biri olarak kabul edilir. MÖ 535-475 arasında Efes’te yaşamıştır. Çağdaşları ile karşıtlık içinde olduğunu anladıktan sonra topluluk içinde yaşamaktan uzaklaşmıştır. Metafizik ve politika ile ilgilenmiş, yaşadığı dönemin siyasal yapısını sertçe eleştirmekten kaçınmamıştır. “Aynı suyla iki kere yıkanamazsınız,” deyişinin sahibidir.

YEDİ UYURLAR MAĞARASI

Bu mağaranın efsanesi MS 3. yüzyılda hüküm sürmüş İmparator Decius zamanına kadar uzanır. Söylenceye göre Decius’un zulmünden kaçan yedi kişi, Panayır Dağı’ndaki mağaraya saklanır ve 200 yıl boyunca burada uyur. Dört katı ortaya çıkartılmış olan mağarada iki kilise ve çok sayıda mezar vardır.